Gökyüzü sessizce fısıldadı ve onu duyanlar hayatlarının karanlık olduğu dönemlerde de ışığa kavuştu…

Nasıl ki bir çekim vardı her şeyde; siyah beyazı çekerdi gökyüzü de öyleydi yeryüzü ile birbirlerini çekiyordu.

Yıldızların bize uzaktan bakıp; göz kırptığını düşünürken ya da onlar bir yolculuk halindeyken biz sadece dileklerimizde kullandık onları…

Oysa onlar usulca fısıldadı; bize kendi dillerinde bir şeyler anlatmaya çalıştı; konuşuyorlardı astroloji dilinde ve anlatıyorlardı olaylarımızı, yaşamsal döngülerimizi bize.

Hani şu hep falla karıştırdığımız, bazense kehanet olsun diye 3 vakte kadar başımıza gelecekleri beklediğimiz astroloji.

Ama unuttuğumuz bir şey vardı’’ biz kimdik ‘’ ve ‘’kim olmaya gelmiştik’’.

Güneş olabilecek miydik?; peki güneş olmadan önce nasıl mum olup yolumuzu aydınlatmalıydık. Çıktığımız hayat yolunda mumdan güneşe dönüp hem kendimizi hem de başkalarını aydınlatabilecek miydik?

Mars’ımız, Merkür’ümüz ve evlerimizdeki birçok gezegenimizin bize anlatmak istedikleri neydi?

Nasıl enerjiler ile gelmiştik dünyaya; ruhumuzun derinlerine indiğimizde ne vardı; hangi yanlarımızda ışıklar varken hangi yanlarımız ile karanlıktaydık…

Neleri seviyoruz, neleri sevmiyoruz, belki de ne olmak ne yapmak istediğimizin göstergesiydi astroloji.

Uçsuz bucaksız bir çölde olduğunuzu düşünün, büyük bir boşlukta yada; işte bu boşluğa inşa edeceğimiz yapılardı gezegenlerimizin anlattıkları.

Ve her ruh bir amaç için gelmişti bu dünyaya.

Amacını bulup insanlığa faydalı olmaya ama önce kendine ışık olmaya.

Doğum haritasında anlattıklarımız bunlar birazda; içindeki gücü keşfedip ruhun derinliklerine inmeyi sağlayan bir merdiven Astroloji